Şiir Arama

İrfan Yılmaz - Güneşin Tutsak Günü Ve Nişan Vıı

Ey sevgili nerdesin?

Gök kubbenin koynuna, sırça köşklü saraya
Saklı haber uçurdum; hasretlik yeter desin.
Vuslat yolu düğümlü, yıllar girdi araya;
Bahtıma hicran düştü ölümden beter desin!
Gözyaşıyla yükledim vebalini boynuna;
Sırça köşklü saraya gök kubbenin koynuna
Posta güverciniyle saldığım haberdesin.

Gözlerime değil de, feleğin insafıyla
Hicran aynalarına zamanı yayan sırsın.
Ben el-pençe dururken sen kimlerin safıyla
Sağda güneş, solda ay ışığıyla yansırsın!
Yönüme zincirlenen şu dağlara Eğil! de;
Feleğin insafıyla gözlerime değil de
Fildişi kulelere yansıyan kaderdesin!

Güneşin hüzmesini ışıksız pencereme
Düşüresin diyerek şafağa haber saldım.
Aşk uğruna kaldı mı çekmediğim cereme?
Ayrılığın kurumuş insafından ders aldım!
Kim ister ki ruhunun bedeni üzmesini?
Işıksız pencereme güneşin hüzmesini,
Bekleyen gözlerimin yitirdiği ferdesin!

Keşifsiz bir kesim mi sabırsız beklentide,
Sanatçının kâlbini aşkla külleyen yalım.
İlhamın perileri lütufkâr eklentide...
Henüz uçup gitmeden gel adını koyalım.
Edebiyat, musiki, heykel ya da resim mi;
Sabırsız beklentide keşifsiz bir kesim mi,
Güzel sanat dilinde sen hangi eserdesin?

Hicrana bestelense yüreğimin sürgünü,
İsmin geçiyor diye yasaklanır nakarat.
Düşlediğim vuslatın ömre bedel bir günü,
Mücevhere dökülse pırlantası kaç karat?
Yalnızlık şarkısına dertlerim destelense,
Yüreğimin sürgünü hicrana bestelense
Seslendiren dillerin yandığı ezberdesin!

Ateşten süzülse de tunç örgülü kafiye,
Gurbetin ayazına salınır satırlarım.
Üşüyen bir bestedir peşimdeki hafiye,
Nasıl titrediğimi ritminden hatırlarım.
Gözü yaşlı kalemim ne kadar üzülse de,
Tunç örgülü kafiye ateşten süzülse de;
Sitemkâr mısraların üşüdüğü yerdesin!

Çekiç alsam ezkaza umutlanıp elime;
Mermer, silüetinin tılsımına bürünür.
Yüreğimden sökülür birkaç ahlı kelime,
Heykel biçim almadan keski yerde sürünür!
Gözlerimin önünde mermer döner enkaza;
Umutlanıp elime çekiç alsam ezkaza
Heykeli kendisine kırdıran kederdesin!

Kan damlatır tuvale elime değen fırça,
Fildişi kuleleri süzerken uzun uzun.
Sana tahsis edilen saray billûr, köşk sırça;
Ebedî yasak bana, sonu var mı sonsuzun?
Zihnimde saklı resme yüreğimden havale
Elime değen fırça, kan damlatır tuvale;
Boya tütsüsü değil, sen miski amberdesin!

Kıyamet sahilinde med ve cezir vurgunu
Düşte yelken açtığım gecikmeli limanlar!
Hangi filme çeksinler felek senin kurgunu,
Öksüz yıldızlar kayan senaryoyu kim anlar?
Haber uçurdum sana her imkân dahilinde:
Med ve cezir vurgunu kıyamet sahilinde,
Gündüz güneş gece ay tutulurken nerdesin?

Umutsuzca süzdüğüm, çığlığıma duyarsız
Alevlenen yeryüzü islenen gök kubbedir.
Aşkımız kadar masum hicranı kadar arsız
Güneşin tutsak günü, geceye mahcup bedir.
Hıçkırık nöbetinde boğazımda yüz düğüm;
Çığlığıma duyarsız umutsuzca süzdüğüm,
Ufukların tülünde gözlerime perdesin!


Yorum Yaz

Yorumunuz (*)

Resimdeki kodu giriniz

IP Adresiniz: 3.147.205.154

Yorum Yok

Bu söze ilk yorumu siz yazın.