sen benim kış hüküm süren dağlarımda ayaz vurmuş çiçeğimsin
başını poyraz eymiş bir tarafa sen eymedin biliyorum
bana sitem etsende bağırsan da çağırsan da
bir yere varamazsın sebepler ard arda dizileli nice zaman oldu
çaldığımız kapıların ardında birer zebani çıkıyorsa
hepsinin de gözleri şimşek şimşek
ben ister miydim böyle olsun
ben ister miydim helal lokmamız boğazımızda kalsın
gel görki ne istedin ne de ben
istemeden olanların ettiğine bak
oysa seher vakti bir yaşama sevinci düşerdi içime
ne kadar çok isterdim yüreğimden geçenler gibi yaşamayı
ne kadar çok isterdim şahlandıkça bir şeylere erişmeyi
vurulmamayı tutulmamayı unutulmamayı
o da olmadı elleri koyununda bir serseriyi oynatmaya filimlerinde hayat
yönetmene ne kadar karşı çıksan
senarisiti boğazlasan seti terkertsen ne çıkar
çoğunluk seni tutup yaşlı gözlerle oynatacak o diziyi
ağlamalarından anlaşılanlar senin hissetiğin şeyler olmayacaktır
ne yani yakınır gibi bir halim mi var
pes ettiğimi mi düşünüyorsun
bana yakıştırmayıp gülüyorsun
ne kadar gülersen gül
sen de biliyorsun ki ne göürünen göründüğü gibi
ne görünmeyen görünmediği gibidir
almışlar bir makas ölçüsüz bir elbise dikiyorlar
kim giyerse giysin diye
sonra yırtılma sesleri gelir belli belirsiz
deli miyim ne neler söylüyorum
çürük dişini görmüyor muyum nasıl yiyecek hal böyleyken
inliyor ağrıdan sızıdan hem de azı dişi
nasıl olmuşsa çürümüş işte
çektirmiyor acı çeke çeke yaşaıyor işte
keşke çektirse kurtulsak bu çürük dişten diyorum
ne alaksı var diyorlar
yeni dişi düşün diyorlar
ben düşündüm diyorum
çürümüşlerdir bizi biz olmaktan alıkoyan
başımıza onca şeyleri açan