Şiir Arama

Mert Metin - Annem Duvarların Çürüyen Sarmaşığı

(gizemli ve sihirli kapıların yolcuları olur...ve serüvenciler gider o kapıya dayanır vurur…derken o toz soluyan demir kapı ağır ağır gürültülerle açılır...çünkü serüvenci o kapıları kıran yüreğin şahdamarıdır…damar akar...yol alınır...kimseler bilmez sevdalarını…kimseler görmez nerededir servilerin öptüğü mezarlıkları…şairlerin dizesine sus olur…serçelerin sesine şen olur sabahları…onlar...kimselerin bilmediği koyaklarda açan şiir çiçeğiydiler…ve hiçbir şeye bedelsiz bir kez olsun el sürmediler…şarkıları olmadı onların…nakaratı yoktu yürüdükleri yolda adımlarının…kimi sürgünlere eşlendi…kimi ise kurşun yağmur yerlere serildi…cesaretini çıkarıp düş emicilerin sofrasına yumruk kitap koyanlara…mayıs aylarında gömleğindeki kanı gözyaşlarıyla yıkayanlara…)



ıslak kaldırımlarda yürüdüğümüz bir yoldu ömrümüz
bu yüzden ne zaman yağmur yağsa
bir sızıya dönerdi anılarımız
sobamız ellerimizi sıcak tutmaz
ve içten içe ve öyle sinsice
yanardı yaralarımız…

kaç iklim ağladı coğrafyasına dokunduğumuz her aşk göğsümüzde
bir şehirden geçsek öteki şehir durmaz yine düşerdi peşimize
sorduğumuz ihtilallerin sınanan yolcusu kadar örselendik de
hiç bir savcı bir aşk şiiri bilir misin diye & bir kez olsun sorgulamadı bizi anne
derken ne tesadüf dayandım bak işte & muhbir ve ihbar gözenekli mahallene…

saçakların altında kaldım & sirenler iki sokak öte
merak etme sakın sen & kaçan benim
onlar ise körebe
işte böylesine türküler yazıp söyledim de
az mı oynadık hani bu oyunu seninle bir olup anne…

oysa

menekşe kokulu yaz akşamlarında sahil boyu yosunlarla gezen
ve o tanıdık sinemaların önünde o ucuz çekirdekleri kemiren
rüzgarların omuzlarımıza çarptığı yerleri sevgilinin dudaklarıyla örten
zeytin ağaçlarının gölgesinde karıncalarla söyleşen çocuklardık
gün oldu kıyısına vurduğumuz yamaçların patikası olduk
kül oldu ateş & gölgelerimize düşen tenhalığımızdan da kovulduk
aşk ise
posta kayıtlarından sürüldüğümüz kasabalar kadardı
mektuplarsa
bize kırılan kalemler sonrası solgun sarı ulaşırdı…

dolanıp dalaşıp mevsimlere
geldim işte anne
muhbir ve ihbar gözenekli mahallene
seherine düştüğüm geçitler sonrası
bakıyorum da resimler çerçeveler yine yerli yerinde…

artık
kelimeler sözlerimden suskun fikrim desen düşlerimden
sevdamız ise uçurumlarda gezen o yıldızlı gecelerden
vesikalık poz vermişim afişlere mülkü benim caddelerin
aklına tutkal gibi yapışmışım namlu yüzlü idari telsizlerin
yelkovan takmış akrebini koluna karşımda sırıtan bir şaklaban
mayından geçsem olmaz & tel örgülerdir avuçlarımda durup durup patlayan
ama hala saklımda durur & o ayak bileklerine yağmur değse burkulur dediğim sevgili
intihar yarasıydı hiç unutmam & bir akşamüstü soframızı bırakıp uzaklara devrilişi…

şimdi
gözlerinden damlayan telaş
ellerime dökülen o hazin yaş
hazır kurumamışken
ve silinmemişken aslı kimliğimin
yani senin yüreğindeki suretimin
o ayaz yanığı ve hicran karası ellerinde
hangi kundak ben eder
ve hangi şarkı
beni şimdi sana söyler anne…

bağışlamaların o kutsal yüzlü tanrıçası
rutubet soluyup da dökülen o kederli duvarların çürüyen sarmaşığı
üstüne kapatılan sevinçlerin o gizemli inzivası
ustura bileyen ayazlarda & yolumu gözleyen camların çırpınan kuşu
acısını gözlerine gömen gözyaşlarının o mübarek suyu
iki sokak ötesi boy boy karanlık bir pusu
yaz ninnilere şimdi yeni baştan
yaz


Yorum Yaz

Yorumunuz (*)

Resimdeki kodu giriniz

IP Adresiniz: 3.144.253.161

Yorum Yok

Bu söze ilk yorumu siz yazın.